250 Kayseri fıkrası

201- SÜKSÜN’ÜN EŞŞEĞİ BİLE SEVİYOR 
Bünyan’ın Süksün Kasabasında Sadettin Bozkurt öğretmenlik yapmaktadır. Sadettin Bozkurt’un mükemmel bir kişiliği ve ahlakı çevrede o kadar taktir toplamıştır ki, kasaba halkı onu her seferinde ne kadar sevdiklerini beyan etmekten geri durmazlar. Hatta bir gün kasabanın yolunda Sadettin Bey gezerken peşinden bir eşeğin aheste aheste yürüdüğünü görürler. Kendi fark etmez ama kasabalılar  fark ederler ve hemen bu durumu değerlendirirler: 
-Şuna bak ya... Bu öğretmeni bizim kasabanın eşeği bile seviyor arkadaş!! (S.Burhanettin AKBAŞ) 

202- YEŞİL BOYALI KIRIK CAMLAR 
Geçmiş zamanlarda Kayseri’de kıtlık olmuş. Hayvanlara yedirecek ne bir yeşillik ne de kuru bir ot kalmamış. Tarlada kalan anızlardan, ağaç kabuklarından çalı-çırpı ne varsa toplayıp hayvanlara yediriyorlarmış. Ama bir tanesinin eşeği daha önceden yeşil ve bol bol yemeye alıştığından bu kuru çalı çırpıları, ağaç kavuklarını beğenmiyormuş. Açlıktan ölecek duruma gelmiş. Buna üzülen sahibi buna bir hal çaresi bulmaya çalışmış. Uyanık Kayserili kafasını çalıştırarak bulmuşta. İki tane cam parçasını bulup yeşile boyuyor ve eşeğin gözlerine takıyor. Böylece gözüne takılan yeşil camlarla otları yeşil görmeye başlayan eşek başlıyor iştahla çalı çırpıları yemeye. Böylece ölmekten kurtuluyor ve yeşil ot yediğini sanıyor. (Musa AYDOĞAN)   


201- İDDİA 
Yahudi Kayserili ile iddiaya girer. İddia göz ısırma konusundadır. 
Yahudi: 
-Kim gözünü ısırırsa 5000 lira alacak, der. 
Yahudi takma olan gözünü çıkarır ısırır: 
- İşte ısırdım ver bakalım 5000 lirayı, der. 
Basar, Kayseriliden parasını alır. Kayserili de bunun altında kalmak istemez. Der ki: 
-Benimle bir konuda iddiaya girişirsen bir önceki paranın iki mislini sana öderim. Kazanan iki kat para alacak. 
-Peki, der Yahudi. 
İddia konusu kulak ısırmadır. Yahudi uğraşır didinir, bir türlü kulağını ısıramaz: 
-Ben yapayım, der Kayserili. 
Takma olan dişlerini çıkarır, kulağını takma olan dişleri ile ısırtır ve yarışmayı aynı zamanda bir öncekinden daha fazla parayı alır: 
-Ben Kayseriliyim. Kiminle dans ettiğine bir bak ona göre yarış, der. 
(Ali AK)   

203- ORTAKLIK 
Kayserili ile Karadenizli ortak tarla almışlar. Bu tarlaya ortak 
pancar ekelim demişler. Kayserili: 
- Pancarın altı benim, üstü senin, demiş. 
Karadenizlide kabul etmiş. Hasılattan sonra Kayserili kar, Karadenizlide zarar etmiş. İkinci sene Karadenizli: 
-Buğday ekelim. Bu sefer altı benim üstü senin olacak senin demiş. 
Hasılattan sonra Karadenizli yine zarar etmiş. Bundan sonra Karadenizli bizim Kayseriliyi kuyu içinde dövüşe davet etmiş. Karadenizli kuyuya büyük bir sopa ile inmiş. Kayserili ise küçük bir sopayla inmiş. Kuyu içinde uzun sopayı döndüremeyen Karadenizli Kayseriliden bir güzel dayak yemiş. Sonra dışarıda dövüşelim demişler. Bu sefer Karadenizli küçük sopayı Kayserili ise büyük sopayı almış. Bundan da daya yiyen yine Karadenizli olmuş ve Karadenizli Kayserili ile ortak iş yapılmaz diyerek ortaklıktan vazgeçmiş. 
(Mustafa AVŞAR) 

204- HAYVAN VERGİSİ (AĞNAM) 
1945 yıllarında alınan hayvan vergisini ödemek için Hale Hale diye anılan saf bir kişi 10 tane koyununu vergi memurlarına yazdırmamış. Mahalle sürüsü her gün memurlar tarafından sayıldığından sürüye sürmeyip evin damında beslermiş. Bir gün onbaşı diye anılan komşusunun oğlu resmi elbise üzerinde olduğu halde askerden izinli geliyormuş. Hale Halenin oğlu Mıdık bunu uzaktan görüp jandarma sanıp eve gelir: 
-Ana ana jendermeler geliyor, diye bağırır. 
Bunun üzerine kadın gidip bütün koyunlarını damdan aşağı atar. Koyunları çoğunun ayağı kırılır. O sırada komşusunun oğlu da gelir. Kadın durumu öğrenince başlar ağlamaya. Ağıt sesini duyup gelen komşuları sorunca: 
-Onbaşı Mehmet’i jenderme sandık. Bizim kötü Mıdık’ın sözüne kandık. 10 koyunu damdan attık. (Rıza ARABACI)   

205- BİLET DAVASI 
Zamanın birinde iki Kayserili ve iki Ermeni trenle yolculuk 
yaparlar. Trene binmeden Kayserililer iki kişilik için tek biletle yolculuk yaparız diye iddiaya girerler. Trende bilet kontrolü esnasında iki Kayserili bir WC ye girerler. Kondüktöre bir bileti uzatırlar ve yolculuğu bir biletle tamamlayıp iddiayı kazanırlar. Dönüşte yine iddia ile Kayserililer biletsiz yolculuk yapacaklarını söylerler. İki Ermeni’de tek biletle binerler. Ermeniler Kayserililerden gördükleri gibi WC ye girerler. Fakat kondüktör yerine Kayserili biletler deyince Ermeniler bileti uzatırlar. Bileti alan Kayserililer de aynı sistemle yolculuğu bitirirken, Ermeniler biletsiz yolculuk yapmaktan cezalı duruma düşerler. (Yusuf ODABAŞI) 

206- SOĞAN KOKARSA NİĞDELİ SARIMSAK KOKARSA KAYSERİLİ 
Kayseri ile Niğde arasında bir trafik kazası olur ve iki kişi ölür. 
Üzerlerinde kimliklerini belirten herhangi bir belge bulamazlar. O sırada yaşlı bir adam oradan geçmektedir. Kalabalığın yanına varıp: 
-Ne oluyor? diye sorar. 
Oradakilerde: 
-İki kişinin öldüğünü fakat hangisinin Kayserili hangisinin Niğdeli olduğunu bilemiyoruz. 
Yaşlı adam şöyle der: 
-Ağızlarını koklayın eğer soğan kokuyorsa Niğdeli sarımsak kokuyorsa Kayserilidir. 
Böylece durum açığa çıkar. (Mehmet EKİNCİ) 

207- HACI MUSA 
Bünyanlı avcılardan Hacı Musa Ballık mevkiine avlanmaya gidiyor. Biraz arandıktan sonra önünden bir tavşan fırlıyor. Hemen tüfeği kaldırıp nişan alıyor. Tetiği çekiyor. Çıt diye tetik düşüyor ama tüfek patlamıyor. Bu durumda Hacı Musa bakın ne yapıyor: 
-Arkadaş, namluyu çevirip içine baktım ki saçmalar kıvıl kıvıl namlunun ucuna doğru geliyor. Tüfeği tekrardan nişan aldım, güm bir patlama ve tavşan yerde! (Ali Cengiz) 


208- ENSEYE TOKAT 
Kayserili birinin ensesine bir tokat atar. Mahkemeye düşerler. Hakim: tokadı vurana 25 kuruş ceza verir. Adam: 
-Yanımda para yok, evden alıp geleyim. 
Kayserili itiraz eder, gidip geri dönmeyeceğini söyler. Hakim adamı gönderir, beklerler adam gelmez. Bunun üzerine Kayserili hakimin ensesine bir tokat atar ve : 
-25 kuruşu kendisinin sen al 
der ve çıkar gider. (Lütfü EKER) 

209- GENCİN DUASI 
Kayserili bir genç  camide dua ediyordu. 
-Allahım kendim için bir şey istemiyorum. Anneme iyi bir gelin nasip eyle. (Lütfü EKER) 

210- PARANIN FAİZİ 
Kayserili bir işadamı tatilini geçirmek üzere bir köye gider. Burada 
cüzdanını düşürür. İçerisinde yüz milyon lira  vardır. Bir zaman sonra cüzdanı bulan bir köylü Kayseriliye mektup yazar ve cüzdanını gelip almasını söyler. Kayserili gelir ve cüzdanı alır. İçini açıp parayı sayar ve alnını kırıştırır. Bunu gören köylü: 
-Ne o? Yüz milyondan fazla mı para vardı? diye sorar. 
Kayserili: 
- Bu para iki aydır bende değil, bunun faizini kim verecek? (Lütfü EKER) 

211- BİZE EKMEK YEDİRMEZLER 
Malatya ilinin Darende İlçesinden birisi Kayseri’ye yerleşmeye 
karar verir. Eşeğine eşyalarını yükler yanına da oğlunu alarak Kayseri’ye gelir. Bir mahallede çadır kurar. Akşam olunca oğluna bir miktar para verip manava gönderir: 
-Bu parayı al ve manava git. Kendimize biraz yiyecek al. Eşeğimize biraz yem, kendine de bir miktar eğlencelik al. 
Çocuk bir manava gider ve manava: 
- Efendim babamın selamı var,bu parayı al bize akşam yemek için bir şey ver. Eşeğimize de bir miktar yem ver, bana da bir miktar eğlencelik ver. 
Manav bir karpuz alıp çocuğun eline tutuşturur: 
- Git babana selam söyle, karpuzun içini siz akşama yiyin kabuklarını eşeğinize yedirin, çekirdeğini de sen eğlence edin. 
Çocuk gelir karpuzu babasına verir ve durumu anlatır. Adam: 
- Haydi oğlum bize burada ekmek yedirmezler. 
Eşeğini, yükler yola koyulur. (Mahmut BORSA) 

212-ÖRT DE ÖLEYİM LAN 
Seneler önce Talas’ta bir evin büyüğü hastalanmış. Oğlu atla dörtnala şehre gelip şehirden bir doktor getirmiş. Büyüğün başında artık yasinler okunuyor. Oğul babasına yavaşça eğilip : 
-Baba doktor getirdim, demiş. 
Hasta kafasını doğrultup: 
-Gaça getirdin? 
Oğul: 
-On lira istiyor, deyince: 
-Üstümü ört de ölüyüm lan, hiç doktora on lira verilir mi, deyip yorganı üstüne çekmiş. (Ziya Şahin) 

213- BİZ DAHA O KADAR YAKAYI ELE VERMEDİK 
Eski zamanlarda Adana’ya yöremiz insanları çalışmaya gidermiş. Durmuş Emmi, arkadaşlarıyla Çukurova’da bir köye gelmişler. Baksalar ki kadınlar tandırda yufka pişiriyorlar. Sacın başında da ihtiyar bir adam elindeki eğri ağaçla yufkaları çeviriyor.  İhtiyar adam lafa dalınca yufkaları yakmış. Kadın bu duruma hiddetlenmiş, adamın kafasına oklava ile vurunca adamın kafasını yarmış. İhtiyar, kafasını tutarak başlamış ağlamaya. Durmuş Emmi, ihtiyarı teselli etmeye çalışıyormuş: 
-Emmi, ne ağlıyon, bizim avratlar vurunca biz içimize atıp ölüyok. Sen ne güzel sesini gövürüp ağlıyon, biz onu da yapamıyoruz. 
İhtiyar ağlamayı bir anda kesip cevaplamış Durmuş Emmiyi: 
-Eeee... Biz daha sakalı ele vermedik! (Ziya Şahin) 


214-BAKKALIN DEFTERİ 
Pazarören Öğretmen Okulu, o zamanlar bin öğrencisiyle köyün önemli bir gelir kaynağı imiş. Paydos saatinde öğrenciler çarşıya çıkıp alışveriş yaparlarmış. Bakkalların içinde Abid Emmi, çok saf ve temiz birisidir. Yalnız Abid Emmi’nin bir kusuru varmış: Okuma yazması yokmuş. O günlerde Abid Emminin bakkalı satış rekorları kırıyor. Çaman ekmek, şekerli sucuk, lokum, bisküvi gırla gidiyor. Öğrencilerin parası ay başında geldiği için kocaman bir veresi defteri var. Abid Emmi alışveriş yapan öğrencilere saf saf: 
-Yavrum yediğinizi adınızın karşısına yazın, diyerek öğrencilere defteri uzatıyormuş. Öğrenciler de yediklerini deftere yazıyorlar, yemediklerini dükkandan çalıp okulda yiyorlarmış. Aradan iki ay geçmiş.Öğrencilerden ses seda yok. Borcunu ödeyen kimse çıkmamış. Abid Emmi defteri alıp okul müdürünün yanına varmış: 
-Aha Müdür Bey, senin öğrenciler yediler içtiler, parasını vermediler. 
Müdür defteri açıp baksa ki defter baştan sona artist isimleri ile dolmuş. Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Yılmaz Güney, Danyal Topatan sıra sıra yer almış. Tabii, Abid Emmi iflas etmiş ve dükkanı kapatmış. (Ziya Şahin) 



215- ANAM ÖLDÜ, BABAMIN YANINDA KALIYORUM 
Bir gün köyde gece ortalık karışır. Eline tüfeği alan koşar. Bir hırsızı ahırda kıstırırlar. Hırsız varır eşeğin yanına yatar. Tüfekler ona doğru doğrulmuştur. 
-Kalk lan, teslim ol. 
-Niye teslim olayım, ben bu eşeğin sıpasıyım. 
-Ulan kefere, bu eşşek erkek, ne yalan söylüyon? 
-Anam öldü, ben babamın yanında kalıyorum!!!   (Ziya Şahin) 

216- BİZ BU ARADA NİYE DURUYORUZ Kİ 
Keşlioğlu Mustafa bir gün Talas’a giderken yanına bir keşiş katılır. Yolda giderken aniden bir yağmur yağar. Keşiş der ki: 
-Arkadaş nedir bu? 
-Sizin peygamber ile bizim peygamber yukarı da kavga ediyor onun için. (Ali PEKER) 

217- YEDİK YEDİK ÖLMEDİK 
Hoca talebelerini toplayarak davete giderler. Orada yemek yedikten sonra baklava ikram ederler. O sırada cenaze zuhur eder. Talebelere şu tavsiyede bulunur: 
-Bakın ben gelene kadar baklavaları yemeyin zehirlidir, der ve cenazeye iştirak eder. 
Hoca gedikten sonra talebeler baklavayı yer bitirirler. Hoca cenazeden dönünce baklavanın yendiğini ve testinin de kırıldığını görünce çocuklara kızar. Bir tanesi hocaya şöyle cevap verir: 
- Hocam bir kaza oldu. Bunun sizin için çok kıymetli olduğunu biliyorduk, onun için intihar etmeye karar aldık. Tek yol olarak da senin zehirli baklavandan yemeye karar verdik ama yediğimiz halde ölmedik. (Ali PEKER)   
  
218- ARABAŞI 
Kayseri’de uzun kış geceleri Arabaşı denilen bir yemek pişirilir. Hatta komşular arasında Arabaşı partileri yapılır. Arabaşının özel bir yapılışı vardır. Undan yapılır ve özel bir kıvamda tepsilere dökülen hamur, tavuk suyundan yapılan bir çorba ile çiğnenmeden yutularak yenir. 
Bir akşam hastanenin acil servisine bir hasta getirilir. Adam ölmek üzeredir, hemen rontgeni çekilir, çeşitli tahliller yapılır. Nöbetçi doktor, adamın midesine bakar ki tuhaf bir görüntü var. Ne olduğunu anlayamaz, çünkü böyle bir şeye o güne kadar rastlamamıştır. 
Doktor arkadaşlarını çağırır, adamın midesinde duran kat kat görüntüyü onlar da çözemezler. Hasta sahipleri çağrılınca durum anlaşılır. Adam o gün bir tepsi mantı yutmuş ve midesi iflas edip onu nefes alamaz hale getirmiştir. (Ziya Şahin) 

219- EVLİYA OL DA BİL 
Kayserinin Gülük mahallesinden namı değer mantı suyu ile yıkanan ve Becende göçünlü bağcılardan Hacı Halil Ağanın üstüne hastalık kondurmaz hanımı Havva halayı başındaki ağrıdan dolayı genç bir doktora götürürler. Doktor Havva halaya neresinden şikayetçi olduğunu sorar: 
-Gadasını aldığım, dal öğlen sıcağında tepe penceremden bir yel giriyo, alayı azalarımda debirana dövdükten sonra yekinip gidiyor. Icık sekide uzanim disem kepuze çöküyo. Zerzembiden turşu çıkariyim disem bacaklarıma nacak çalınıyo, senin anlayacan bıldırdan beri böyle. 
Doktor bir şey anlamasa da konuşur: 
-Peki teyze senin hemen bir kafa filmini çekelim. 
Havva hala hemen atılır: 
-Voo gadasını aldığım, biyanan gög ciğerim göğeriyo. Hepsi bu. 
-Şu halde ciğerlerinize bir bakalım. Neymiş bu öksürük. 
Havva hala yine duramaz: 
- Voo   yavrım. Annacıma dikildin de ince ağrıdan mı (verem) gumannanıyon. Ortacıkta şincik ine dert mi var kele. 
Doktor ne diyeceğini şaşırmıştır: 
-Hazımsızlıktan olabilir. Mideniz nasıl mideniz? 
Halanın susmaya hiç niyeti yoktur. 
-Tövbee. Çok ırahatım çok. Düdüğüm çukurdadı mı kurşun aşı yirim, mantı  yirim, Esikli diye masimezler amma yağlığımda gavurga eksik olmaz. 
Genç doktor yavaş yavaş sinirlenmektedir. 
-Yahu teyzeciğim şu halde ayaklarında romatizmal bir hastalık var. Eh biraz da yaşlılıktan. 
Havva halayı durdurmak ne mümkün. 
-Okelenme gadasını aldığım. Sepli sepli bak, dolap et derdimi bul. Rabbime şükür bir yekindim mi bağın gediğine varırım. 
-Ya sabır. Peki ya kalbin? 
Halanın cevabı hazır: 
-Gül gibi maşallah. 
-Peki anacığım, der genç doktor. Bana şikayetini bir daha anlatır mısın? 
Bu kez hala kızar gibi olur: 
-Voo ila oğlum. Horata mı ediyon bana, içesine diysene bana. Dal öğlen vaktinde depe penceremden bir yel giriyo, alayı azalarımda  debirana dövdükten sonra yekinim gidiyo. 
Doktor Havva halanın kendini gülmemek için zorlayan oğluna şöyle bir bakar ve sonunda patlar: 
- Gel sen evliya ol da bil şunun derdini. (Ahmet SIVACI) 

220- ALTIN ENEK 
Kayserili çocuklar sokakta büyükçe bir altınla enek oynuyorlarmış. Bunu gören bir Ermeni papazı çocuklara: 
-O eneği bana verirseniz size çok para veririm. 
Çocuklar: 
-Olmaz. Bir şartla sana veririz. Eşek gibi anıracaksın. 
Ermeni papaz altın için anırmaya razı olmuş. Başlamış anırmaya, ama çocuklar altını vermemiş. Ermeni papaz nedenini sorduğunda çocuklar şöyle demiş: 
-Sen koca eşek halinde altının kıymetini biliyorsun da çocuk olarak biz mi bilmeyelim. (Kemal ŞENDİL) 


221- KURNAZ YAHUDİ 
Günün birinde Yahudi, Kayserili çocukların gazoz kapaklarına benzer şeylerle oynadıklarını görür. Daha sonra bunların çok kıymetli şeyler olduklarını fark eder. Hemen çocukların yanına yanına gider: 
-Çocuklar siz bana ne isterseniz yaptırın. Fakat bu oynadıklarınızı bana verin. 
-Tamam beni sırtına al. Eşek gibi anırarak şuraya götürüp getir. 
Yahudi hemen kabul eder. Çocuğu götürüp getirir. Çocuk kaçar ve paraları vermez. Yahudi sinirlenir: 
-Hey hani verecektin. 
-Sen Yahudi olarak bunların kıymetini biliyorsun da ben Kayserili olarak bilmez miyim. (Fatma GEMİCİO) 

222- BEN KAYSERİLİYİM 
Günün birinde bir asker topluluğu toplanır. Komutan: 
-Okuma yazma bilenler öne çıksın, der. 
Kayserili Ahmet de çıkar. Fakat komutan onun okuma-yazma bilmediğini bilir. Sorar: 
-Neden çıktın oğlum? 
-Okumam yazmam yok ama Kayseriliyim,der. (Mustafa GEMİCİO) 

223- ÖVÜNMEK GİBİ OLMASIN DİYE 
Bir gün Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Kayserili Ali’nin okuluna gönderilen müfettiş dolaştığı sınıftaki öğrencilere “nereli olduğunu” v.b. sorular soruyordu. Sıra Ali’ye geldi. Müfettiş Ali’ye nereli olduğunu sordu: 
-Manisalıyım efendim, dedi. 
Müfettiş gittikten sonra Ali’nin öğretmeni Ali’ye: 
-Sen Kayserili olduğun halde neden Manisalıyım dedin? Diye sorunca Ali: 
Övünmek gibi olması diye Manisalıyım dedim öğretmenim. (Büşra DURANAY) 


224- KAYSERİLİ ZEKASI 
Uzaya gönderilmek üzere adam aranıyormuş. Gazetelere ilan verilmiş. Başvurular değerlendirilmiş. İlk elemeyi kazanan Alman, Fransız ve Kayserili mülakat için tekrar çağrılmışlar. Üçü de aynı odaya getirilmiş. 
Başkan bu üç kişiye: 
-Beyler bu iş için her yönüyle uygun olduğunuza karar verdik. İş uzaya gönderilecek adama ödenecek para konusuna geldi. Bu konuda görüşlerinizi almak istiyoruz. Siz bu iş için ne kadar alacaksınız, diye her üçüne de sorulmuş. 
Soruya Alman şöyle cevap vermiş: 
-Ben bu iş için 20 bin dolar ücret isterim. 10 bin doları benim için 10 doları ise ben uzaya çıkınca burada geçimlerini sürdürsünler diye ailem için. 
Fransız soruya şöyle demiş: 
-Ben 30 bin dolar alırım. 10 bin doları bana, 10 doları aileme ve 10 bin doları da metresime. 
Cevap sırası Kayseriliye gelince bakmışlar ki Kayserili harıl harıl hesap yapıyor. Kayserili hesabı tamamlayıp şöyle cevap vermiş: 
-Ben bu iş için 40 bin dolar isterim. 10 bin dolarını başkana rüşvet olarak, 20 bin doları uzaya gitmesi için Almana veririm. Kalan 10 bin doları da kısa günün karı Allah bereket versin. (Kübra TAMOKUR) 

225- ULAN KUDURUK 
Adamın birisi açlıktan feri sönmüş, yolun kenarında ağacın gölgesine uzanmış. Bir de bakmış ki, çocuğun biri eşekle geliyor. Adam doğrulmuş ve çocuğa: 
-Nereye gidiyorsun demiş. 
-Tarlaya azık götürüyorum. 
-Yavrum acımdan öldüm, bir parça ekmek ver. 
Çocuk olmaz der başka bir şey demez. Adam ne dese olmaz demiş. Adam bakmış ki iyilikle iş olmuyor: 
-Bana bak ulan, beni otuz dokuz  gün önce kuduz köpek ısırdı. Bugün kırkıncı gün, aha kudurdum demiş ve eşeğin kulağını ısırmış. Çocuk korkudan eşekten atladığı gibi kaçmaya başlamış. Adam, heybeden sıcak bazlamaları çıkarmış, sofrayı açmış, aç kurt gibi yerken, çocuk tepenin başına çıkmış oradan adama bağırıyormuş: 
-Ulan kuduruk... Birem birem ye, hepiciğine salyanı bulaştırma... (Ziya Şahin)   
226- ZİHİN AÇICI 
Kayserili bir adam hamsi kafası satıyormuş. Karadenizli biri gelmiş, 
fiyatını sormuş. Kayserili adam da: 
-2 milyon demiş. 
Karadenizli şaşırmış: 
-Ben tamamıyla 1 milyona alıyorum da hamsi kafası neden pahalı deyince Kayserili: 
- Hamsi kafası zihin açtığı için pahalı, demiş. (Merve KAYABAŞI) 


227- SOFRANIN HASI 
Kayserili bir adamın evine bir misafir gelir. Sofrayı öyle donatır ki 
Zekeriya Sofrası görse imrenir belki. Yoksul Kayserili de yoksulluğu sevdirir, uçan kuşları sağar yoğurdunu yedirir. Kendisi tuza banar soğanın cücüğünü konuğuna ikram eder. Tek kangal sucuğunu konuğa ikram eder. Sonra da hele tatmaya gör su ve yağ mantısını, pehliyi değişmezsin dünyanın tatlısını, demiş misafirlerine. (Merve KAYABAŞI) 

228- GÖZ KİRASI 
Kayserili bir adam ilk defa İstanbul’a gider, yüksek bir binanın 
önünde durur ve başını yukarı kaldırır. O anda yanına bir adam gelir. Adam Kayseriliye: 
-Kaçıncı kata bakıyorsun? 
Bizim uyanık Kayserili: 
-5. Kata bakıyorum, der. 
-O zaman 5 bin  lira vereceksin. 
Kayserili 5 bin lirayı verir ve adam parayı alır gider. Kayserili adamın arkasından şöyle der: 
-Nasılda kandırdım, aslında ben 5.kata bakıyordum. 
(Merve KAYABAŞI) 

229- ÇEYİZ 
Kayserili genç kız ağlayarak babasına yalvarıyordu: 
-Beni niye vermek istemiyorsun baba. Çok iyi bir çocuk, ayrıca beni çok seviyor. 
Kayserili baba sertçe: 
-Bırak bu lafları, sersemin biri o. Üstelik gözü sende değil beni servetimde ve senin çeyizlerinde. 
-Kör olayım baba, beş param olmasa da beni alacak. 
-O halde düşündüğümden de sersemmiş. Ben öyle adama kız filan vermem.  (Erkan KAYA) 

- BOĞULAN LAZ 
Lazın biri denize düşmüş boğulacakmış. “İmdat” diye 
bağırıyormuş.  Hiç kimse kurtarmıyormuş. Laz bağırmış: 
-Beni kurtarana 5 altın. 
Kayserilinin biri Lazı kurtarmış. 
-Ver altınlarımı, deyince Laz: 
-Biz biz Laz idik, ne dediğimizi bilmez idik, attım sana bir kazık haydi alasmarladık. (Erkan KAYA) 

231- BABAMA DEĞİL BOĞAYA 
Bir gün bir Kayserili kız ineği kuyruğundan çekiştirip götürmeye 
çalışıyormuş. Muhtar bunu görünce: 
-Bu ineği nereye götürüyorsun? 
Kız da: 
-Boğaya. 
-Bu işi baban yapamaz mı? 
-Bu ineği babam yapamaz, boğaya götürüyorum. 
(Yasin KARADURMUŞ)   

232- KAYSERİLİ KALAYCI 
Kayserili Kalaycı, oğlu ile birlikte gurbet gurbet gezmiş, hiçbir Kayserilinin olmadığı yere gitmek istememiş. Semt semt, mahalle mahalle dolaşmışlar ve akşam olmuş, oğluna: 
-Hem bizi, hem eşeğimizi eyleyecek yiyecekler al. 
Oğlu bakkala gitmiş: 
-Amca karnımızı doyuracak ve eşeğimizi eyleyecek bir yiyecek ver, demiş. 
Bakkal da düşünmüş ve çocuğa bir tane karpuz vermiş: 
-Hem sizlerin ateşi dinsin hem de eşeğinizin karnı doysun. 
Babası karpuzu görünce çocuğa seslenerek: 
-Oğlum çabuk toplan burada da Kayseriliye rastladık. 
Arkalarına bakmadan koşarcasına gitmişler. (Adnan EMEN) 

233- KAYSERİLİNİN ASKERLİK DÖNEMİ 
Bir gün komutan Kayserili Ahmet’i yanına çağırıp birkaç soru sorar: 
-Düşman arkandan gelirse ne yaparsın? 
-Silah sıkarım. 
-Düşman önünden gelirse ne yaparsın? 
-Bomba atarım. 
-Hem önden hem arkadan gelirse ne yaparsın? 
-Komutanım burada benden başka asker yok mu da hep bana geliyorlar? (Mustafa YERLİKAYA) 


234- SEN EŞEK OLARAK KIYMETİNİ BİLİRSİN DE 
Kayseri’de çocuklar bir mahalle meydanında ellerindeki antika 
paralarla  bilye oynarlar. Oradan geçen Yahudi çocukların oynadıkları paranın antik değerinin yüksek olduğunu anlayınca, bunları çocuklardan satın almak ister: 
-Oynadığınız paraları bana verin, size bir avuç dolusu para vereyim. 
İçlerinden birisi: 
-Amca bunların parayla satılmasına ne gerek var? Eğer çok beğendinse beni sırtına al şu karşı ki ağaca götür. Ben bunları sana bedava vereyim. Yahudi keyiflenir çocuğu kaptığı gibi omzuna alır, dediği yere doğru götürür. Çocuk Yahudi’nin sırtında bir teklif daha yapar. 
Bu paralardan cebimde de var. Ağacın yanına kadar anırırsan onları da sana veririm. 
Yahudi cevap olarak anırmaya başlar. Ağacın dibine gelirler, çocuğu indiren Yahudi parayı beklerken çocuk kaçar. Arayı biraz açtıktan sonra  karşısına geçip gülmeye başlar. Yahudi neye uğradığını şaşırmıştır. Parayı alamayacağını anladığı içinde yapacağı bir şey yoktur. Yalnız niçin bırakıp kaçtığını merak eder ve sorar: 
-Evladım sırtında taşıttın kendini parada vermedin. Üstelik anır dedin onu da yaptım  peki niçin kaçıyorsun? 
Çocuğun cevabı orijinaldir. 
-Bre ahmak adam sen eşek olarak bu paranın değerini biliyorsun da ben Kayserili olarak bilmez miyim. (Dilek KOÇAK) 

235- SANA İLİŞMEZLER KORKMA 
Yine büyük şehirde Kayserili ile karşılaşan adamın birisi 
muhatabına takılır: 
Yakında Kayseri’ye gideceğim. Orada eşek etinden pastırma yapıyorlarmış. Bunun aslı var mı? 
Kayserili buna öfkelenir ama hiç çaktırmadan cevabını verir: 
Vallahi eşek etinden pastırma yapıp yapmadıklarını bilmiyorum. Öyle de olsa sen giderken korkma. Sana ilişmezler. Senden pastırma yapmazlar. 
(Pakize PATAT) 

236- ÇOĞU YABANCIDIR 
Trende yolculardan birisi yanında oturan gencin Kayserili olduğunu öğrenince ona takılmak ister: 
-Ben Kayseri’yi hiç görmedim. Ama orada eşeğin çok olduğunu söylerler, doğru mu? 
Kayserili genç bu sözden huylanır ve hemen sözü gediğine koyar: 
-Onlar yerli değildir bey çoğu yabancıdır. (Pakize PATAT) 

237- YARIN HAK SAYMAYANIN 
   Topal Hayri bir bahar günü heybesine azığını koyar, eşeğine 
biner ve bağına gider. Heybesini bir dala asar. Eşeği de dala bağlar ve çalışmaya başlar. Öğleye doğru karnı acıkır “iki lokma bir şey yiyeyim” diye ağacın altına gelir. Bakar ki eşek ipini kırmış. Onu bir başka ağaca yeniden öreler, bağlar. Bir defa daha heybesini almaya gelir. Daldan indirir bakar ki eşek heybede azık namına bir şey bırakmamış. İki eli yanına düşer.  Eşeğe iyi bir dayak attıktan sonra kıbleye döner, ellerini açar: 
Yarın ramazan gelince bunu ona karşı hak sayıp icabına bakıp hak saymayanın şurasını burasından getireyim. (Tuğce EMİRİMAM) 

238- İLEĞEN 
Kadının birinin içkiye müptela bir oğlu varmış. Kadın şurup alması 
için oğluna para vermiş. Oğlan içkiye harcamış. Aradaki rakı şişesini çıkarmış şurup diye anasına içirmiş. Sormuş: 
-Nasıl iyi mi? 
-He gadasını aldığım, içimi ısıttı. 
Anası da o sırada önünde leğenle çamaşır yıkıyormuş. Kadının başı dönmeye başlamış. Leğeni gözü görmez olmuş. Leğendeki çamaşırlardan sonra evin her tarafını sıkıp çitilemeye başlamış. Oğlan bu durumu görünce: 
-Ana ne ediyon, demiş. 
-Anan gadanı alsın, şimdi anana her yer ileğen görünüyor demiş. (S.Burhanettin AKBAŞ) 

239- KAYSERİNİN ÖZELLİĞİ 
Kayseri’de görev yapan bir devlet memuru bir başka yere tayin 
olmuş. Oradaki mesai arkadaşları ona sormuşlar: 
-Kayseri nasıl bir il, nasıl bir yer? 
-Vallahi arkadaşlar ben Kayseri’de birkaç sene kaldım. Fazla bir özelliği yok. Sadece şunu gördüm. En büyük özelliği ramazan bitiyor kış başlıyor, kış bitiyor ramazan başlıyor. (Tuğca TOY) 

240- KURNAZ YAHUDİNİN MARİFETİ 
Bir gün Yahudi pazara topal bir eşek getirir. Ancak eşeğin doğuştan 
sakat olduğunun belli olmaması için nalı ters takar ve satacağı müşterilerine: 
-Nal ters olduğu için hayvan aksıyor, der. 
Eşeği pazarda bir Kayserili alır. Pazarlık bitip eşek ve para yeni sahiplerini bulunca Yahudi Kayseriliye takılır: 
-Kayserili hani kurnazdınız. Bak sana sattığım eşeğin ayağı naldan aksamıyor. Hayvan aslında sakattı, seni aldattım. 
Kayserili güler ve cevabını kondurur: 
-Var git işine, benim de sana verdiğim paralar sahteydi. 
(Feryat ONBAŞI) 

241- KAYSERİLİ İLE TRABZONLU 
Kayserili ile Trabzonlu zengin olmak için Amerika’ya gitmişler. 
Orada Trabzonlu iş bulamamış ve aç kalmış. Bir gün Amerika’nın sokaklarında dolaşırken tam yanında güzel bir araba durmuş. İçinden çok şık giyimli bir adam inmiş. Adam bakmış ki bu Kayserili arkadaşı. Ona sormuş: 
-Yahu arkadaşım. Sen nasıl oldu da bu kadar zengin oldun? Ben daha karnımı bile doyuramıyorum, şu yaptığın işi anlat ta ben de zengin olayım, demiş. 
Kayserili: 
-Makine ile adamların fallarına bakıyorum, demiş ve oradan uzaklaşmış. Bir gün Kayserili çarşıda dolaşırken Trabzonlu arkadaşına rastlamış. Arkadaşı o kadar şık giyinmiş ki aynı artistlere benzemiş. Kayserili ona sormuş: 
Daha dün açken bugün birden bire nasıl zengin oldun? Demiş. 
Sadece senin makineyi biraz daha geliştirdim. Adamlar ellerini koydukları zaman elleri içinde kalıyor. Ben de adamların ellerini kurtarmak için el başına 500 dolar alıyorum, demiş. 
Kayserili şaşkın: 
-Yahu daha önce benim aklıma gelmedi, demiş. (Safiye ÖKSÜZ) 


242- ERCİYESİN KARI 
Adamın birinin birine borcu varmış. Adam: 
-Erciyes’teki kar eriyince sana borcumu öderim, demiş. 
Adam yaz geldi, karlar eriyecek diye sevinmiş. Bütün karlar erimiş fakat Erciyes’teki karlar erimemiş. Bu böyle 2-3 sene sürmüş. Adam borcunu ödeyecek diye bekliyormuş. Bir çocuk: 
-Amca Erciyes’teki kar erimez. Sen git de borcunu al, demiş. 
Adam bunları gidip söylemiş. Borcu olan: 
- Görüyor musun, küçük çocuk bile Erciyes’teki karın erimediğini biliyor da sen bilmiyorsun. (Mehmet DİNÇEL) 

243- KAYSERİLİYİM 
Kayserilinin biri işsizmiş. Yine bir gün evinden iş aramak için çıkmış. Sonunda bir ilan görmüş ve dalmış içeri. İş sahibi: 
-Niçin geldiniz? 
-İş ilanı için. 
-Nerelisiniz? 
-Kayseriliyim. 
-Tahsiliniz ne kadar? 
-Kayseriliyim. 
-Nereli olduğunuzu sormadım, tahsiliniz? 
-Kayseriliyim. (Ayşe ÜNAL) 

244- UYANIK KAYSERİLİ 
Kayserili doğudan hayvan almaya gitmiş ve almış. Pazarlığa bir senet imzalayarak Erciyes dağının karının kalkınca parayı verecekmiş. Adam günlerce gelmiş gitmiş fakat kar kalkmıyormuş. Günlerce sonra bir arkadaşına rastlamış. Arkadaşı: 
-Kayseri’de ne arıyorsun? 
Kayserilinin birine hayvan satmıştım. Parası da Erciyes dağının karının kalkmasına bir senet imzalamıştık. 
-Arkadaşım Erciyes dağının karı kalkmaz. 
Adam da parasını ister ancak alamaz. (Neslihan SARIDAL) 



245- KAYSERİLİNİN OYUNU 
Gezginin biri Türkiye’yi dolaşmış ve Kayseri’ye gelmiş. Bir çocuğa rastlamış. Az miktarda para vermiş. Hem kendine hem atına hem de eğlencelik bir şey almasını istemiş. Çocuk giderek bir karpuz getirmiş: 
-Amca karpuzun içini sen ye, dışını atına yedir, çekirdeğini de eğlencelik et, demiş. 
Gezgin bu duruma çok şaşırmış: 
-Kayserilinin küçüğü böyle ise büyüğü nasıldır, 
demiş ve çekip gitmiş. (Neslihan SARISDAL) 

246- YEDİK YEDİK ÖLMEDİK 
Hoca talebelerini toplayarak bir gün bir davete gider. Orada yemek yedikten sonra baklava ikram edilir. Bu sırada bir cenaze zuhur eder ve hoca baklavayı bırakarak cenazeye gitmek mecburiyetinde kalır. Fakat talebelerinin de baklavayı yiyeceğini tahmin eder. Böyle bir durum olmaması için şöyle bir tembihte bulunur: 
-Sakın ha baklavayı yemeyiniz, zehirlidir. Ben gelene kadar bekleyin. 
Hoca gittikten sonra talebeler baklavada zehir olmadığını bildikleri için yemeye kara verirler. Aralarında tartışma olur ve sonra da bir tanesi onlara garanti vererek der ki: 
-Siz korkmayın baklavayı yiyin. Ben hocayı idare ederim. 
Talebeler baklavayı ortaya alır ve tamamen yerken tepside hiç baklava bırakmazlar. Bu arada kalkar işi üstlenen talebe. Hocaya ait bir kenardaki testiyi alıp kırar. Hoca cenazeden döndüğünde baklavanın yendiğini, testinin kırıldığını görünce sinirlenir: 
-Bre adamlar hemen baklavayı yemiş, hem de testiyi kırmışsınız. Bu ne küstahlık böyle. 
İşi üstlenen talebe hemen hocaya ezile büzüle cevap verir. 
-Hoca kaza oldu, testiden su içerken kırıldı. Bunun sizin için kıymetli olduğunu da biliyorduk. Onun için intihar etmeye karar verdik. Tek yol olarak da senin zehirli baklavanı gördük. Yiyerek ölmeye karar verdik. Ama yediğimiz halde ölmedik. Size karşı mahcup hale düştük. Ne yapalım kusur baklavadaymış. (Aysel İZMİRLİ)   

247- HEPSİ DIŞARIDAN 
Kıbrıs’a gitmekte olan vapurda Kayserli de bulunmaktadır. 
Yolculardan biri yanındaki kişinin Kayserili olduğunu öğrenince sorar: 
-Kayseri’de eşeğin çok olduğunu söylüyorlar. Doğru mu? 
Kayserili yolcu bu sorudan sonra sinirlenir. Zekasını çalıştırarak cevap verir: 
-Onların bir çoğu Kıbrıs’tan gelmektedir, der. (Alper DOĞAN) 

248- PATRON DA KAYSERİLİ 
Kayserilinin biri çalışmaya Amerika’ya gitmiş. Uzun bir süre sonra 
memleketine ziyaret için geri dönmüş. O dönünce akrabalar, tanıdıklar hepsi evlerine gelmiş. Sormuşlar: 
-Amerika’da bir şirkette genel müdür müsün? 
-Hayır. 
-O zaman müdür yardımcısısın? 
-Hayır. Ben şirkette işçi olarak çalışıyorum. 
-Ne hem Kayserilisin hem de işçi olarak çalışıyorsun. Utanmıyor musun? 
-Kayserili işçi cevap vermiş: 
-Ee ne yapalım patron da Kayserili. (Alper DOĞAN) 

249- BU KİMİNDUR? 
Trabzonlular ile Kayserililer savaşıyorlarmış. Kayserililerin 
aklına bir fikir gelmiş. 
-Bunların adı ya Temeldir, ya da Dursun. Temel diyelim kalkana vuralım, Dursun diyelim kalkanı vuralım. Temel, diye seslenmiş Kayserililer. 
Üç kişi ayağa kalkmış, hepsini de vurmuşlar. Temellerden bir tanesi ayağa kalkmamış. Akıllılık edip: 
-Ula bunlar parayı sever. Para bulduk diyelim ayağı kalkanı vuralım, demiş. Ula 5000 lira para buldum kaybeden var mı? Deyince Kayserililerin hepsi birden: 
-Benim param, 
diyerek ayağı kalkmış. Trabzonlularda Kayserililerin hepsini vurmuş. 
(Nurhan BULUT) 

250- GENE İYİ SÜRDÜ 
Pınarbaşı ilçesinde yaşayan Çerkezlerin imam nikahı yaptırınca imama bol bahşiş verme gibi bir adetleri varmış. Bir gün  imamın biri nikah kıymış, bahşişini beklemiş ama vere vere imama bir havlu vermişler. İmam, boynunu bükmüş, ne desin garibim. Lakin aradan bir hafta geçmeden nikahını kıydığı gençler ayrılınca, köylüler imama takılmışlar: 
-Nasıl imamlık böyle, kıydığın nikah bir hafta sürmedi. 
İmam da şöyle cevaplamış: 
-Verdikleri bir havlu, bir havluya bu nikah gene uzun sürdü. 
(Ziya Şahin’den )

Yorumlar

  1. Burdan ismimin silinmesini nasıl sağlayabilirim acaba? İznim olmadan yazılmış.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder