Gözlerini korkutmak lazım

Çok çok zengin, mağrur ve kibirli olduğu halde son derece ahmak, mecnun denilecek kadar biri varmış. Bu adamın tek arzusu bir eyalet valisi olmak bu sayede çalım satmak olduğundan bu konuda her çeşit çalışmayı yapar, birilerini rahatsız edermiş. Ancak servet ve zenginliğinin hat ve hesabının olmaması, arzusunun yerine gelmesi için her türlü fedakarlıktan çekinmediğinden bunu kırmak kendisine “bu mümkün değildir,olmaz” cevabını vermek dahi istenilmezmiş. Bunun zorlama ve ısrarına rica ve niyazına dayanamayan o zamanın veziriazamı bir gün buna demiş ki:
-Sizi bir eyalete memur etmek hususuna karar verdim. Ancak şimdiye kadar bu gibi hizmetlerde bulunmamış olduğunuzdan bazı yanlış muamele yapmayla devleti zarar ettirmeniz ihtimaline binaen mahiyetinize kullarımızdan İncili Çavuşu vereceğim. Onun tedbiri ve görüşü ile hareket etmeyi, sözünden çıkmamayı vaat eder misiniz?
Dünyada yegane emelinin bu sayede hasıl olacağını anlayan bu zat mufakat etmiş. İncili Çavuşun vesayetini tamamı ile kabul ve taahhüt eylemiş olduğundan sadrazamın arzı ile adana vilayetine vali tayin ettirmiş. O sırada İncili Çavuş padişahın sarayına girmemiş olup, veziriazamın nedimiymiş. Paşa adı geçeni çağırarak:
-İncili, felanı tanırsın ya.
-O kibirli budalayı mı?
-İşte onu Adana eyaletine tayin eyledik.
-Ama efendim bu nasıl vali olur?
-Rahat vermemesinden, baş ağrıtmasından usandım. Zaten maksadım onu vali tayin etmek değil. Valilik edemeyeceğini kendisine anlatmak ve bu sevdadan vazgeçirmektir. Bunun için kendisi ile sözleştim. Seni onun beraberine vereceğim. Beraber Adana’ya gidecek, memleketin idaresine bir zarar gelmemesine bakmakla beraber kendisini bu sevdadan uzaklaştıracak şekilde hareket edersin, anladın mı?
Bunun üzerine veziriazam yeni valiyi çağırarak memuriyetinin tebliğ etmiş ve İnciliyi beraberinde vererek hemen yola çıkmalarını emreylemiştir. Vali, sadrazama sözü gereğince o günden itibaren her bir hususta İnciliyle görüşmeye adı geçen ne söylerse onu yapıyormuş. Vali Adana’ya yakın bir yere gelince kendisini karşılamaya gelen beldenin ileri gelenleri ve itibarlılarına İncilinin tavsiyesi üzerine yalnız bir selam vermeyle yetinip yola devam eylemiş. İncili ise valinin iktidar ve meziyetlerini, ilim ve fazlını uzun uzadıya övme ile karşılayıcıları hayran bırakmış. Şehre ulaşıp, hükümet dairesine inince İncili paşayı odasına ulaştırarak:
-Biraz sonra beldenin ileri gelenleri ve itibarlıları usul olduğu üzere huzurunuza kabul edeceğiz. Böyle yerlerde daha ilk karşılamada halkın gözlerini korkutmak, onlara hükümetin kudret ve büyüklüğünden numuneler göstermek gerekir. Eğer bugün sizden korkmazlar ve çekinmezlerse burada işlerin idaresi kabil olmaz. Şimdi ben gidip onları huzurunuza getireceğim, zaten yoldayken gereken makalları yaptım. Siz de bunlarla görüştüğünüz zaman ona göre hareket ediniz. Gözlerini korkutmayı unutmayınız.
-Peki hala, gerektiği gibi hareket ederim. Sen merak etme.
İncili misafirlerinin yanına giderek onları alıp valinin huzuruna götürmüş. Hepsi odaya girmişler. Oda da kimseyi göremediklerinden hayretle etraflarına bakmaktayken bir perdenin arkasından “böh böh” diye bağırarak tüylü bir şeyin atladığını görünce hepsi hemen kapıdan kaçmışlar, tabii olarak büyük bir korku ve telaş gösterip gürültü meydana geldiğinden İncili merakla odaya koşmuş. Valinin odasının ortasında kürkünü ters giymiş olduğu halde ayakta durduğunu katıla katıla gülmekte olduğunu görmüş. Hayretle sormuş:
-Öyle şey mi olur?
-Sen korkut demedin mi?
İş işten geçti. Kendinizin ne kadar budala olduğunuzu bir kere gösterdiniz. Artık burada kalmak ve icrayı hükümet etmek mümkün değildir. Birkaç gün sonra hazırlık görerek İstanbul’a dönmeliyiz,demiş. Gerçekten valinin hiç önemi kalmayıp halk arasında deli vali denmeye başlanmış, bir hafta sonra İstanbul’a dönmüşlerdir. Vali, valilik arzusundan kesin olarak ayrılmış, bu memuriyeti yapacak iktidarı olmamasını anlamış ve bu sevdadan vazgeçmiş idi.

Yorumlar