Aman düşmanın topu da varmış

Halen şehrimizde olduğu gibi eski zamanlardan beri her semtte bir mahalle kahvesi vardı. Fakat o zamanlar bu kahvehanelere şimdiki gibi çoluk çocuk toplanıp tavla, iskambil, v.s. ile vakit öldürmezlerdi. O mahallenin ihtiyarları aklı başında bulunanları mahallenin özelliklerine dair görüşmeler yaparlar veya fıkralar, hikayeler anlatarak vakit geçirirlerdi. İşte bu kahvehanelerden birisi de Yerebatan mahallesindeydi. İncili Çavuş o mahallede oturduğundan ara sıra akşamları, bazen sabahları dost sohbetlerine katılırdı. Adı geçen kahvehaneye devam edenler arasında birkaç tane ihtiyar, afyonkeş tiryaki vardı. Bunlar sabahtan akşama kadar kahvenin bir köşesini işgal ile orada mangalı önlerine alarak dünya haberlerini, siyasetleri tenkitle saçma sapan bir şekilde meşgul olurlar diğer devam edenleri taciz ederlerdi.
Bir gün kahveci bunlardan şikayet etmiş ve başından defedebilmek için bir çare bulamadığını söylemiş. İncili, eğer müsaade ederse ertesi gün onları bir daha kahveye gelip herkesi rahatsız etmekten vazgeçireceğini söyleyince kahveci sevinerek kabul etmiş. Ertesi gün İncili, sabah erkenden bir okka iri Bursa kestanesi almış, mangala koydurmuş. O sırada tiryakiler birer birer gelerek mangalın etrafına toplanmışlar. Adetleri üzere öteberi konuşmaya başlamışlar. O esnada içlerinden biri muhaberelerden, zapt olunan kalelerden bahis açarak:
-Efendim, askerler filan kaleyi fethettik diye övünürler. Sanki bu da bir işmiş, kaleyi almaktan kolay ne olur? (Eline maşayı alarak) mesela işte şu mangal kale, şu maşa da merdiven. Kalenin yanına gelir, şöylece merdiveni duvara dayarsınız. (Maşayı mangalın kenarına dayayarak) Şöylece basamaklarına birer birer basarak yukarı çıkarsınız. İşte zapt olundu. Bu da bir şey mi?
Diğerleri:
-Hay hay öyle ya. Merdivenlerden çıkıver, içeri giriver. Oldu bitti.
Tam o sırada önceden İncili Çavuş tarafından ateş altına dizilmiş olan kestaneler birer birer patlamaya başlayınca yutmuş oldukları afyonun tesiriyle fena halde ürkmüş, arkası üstü devrilmiş olan tiryakiler hep bir ağızdan:
-Aaaa! Düşmanın topu da varmış
diye bağırmışlar. Bir yaylım ateşi karşısında kalmışlar gibi yattıkları yerden kalkmaya cesaret edemeyerek aralarında:
-Yahu Ahmet Efendi yaralanmış!
-Ben pek iyi bilemiyorum amma galiba yaralı değilim.
-Siz Hüseyin Efendi ne haldesiniz?
-Ben de yaralı değilim amma fena halde ürktüm.
Gibi söz alışverişi ettikten sonra güçlükle kalkıp oturmuşlar ve o günden sonra mangalın etrafına toplanıp herkesi rahatsız etmekten vazgeçmişler.

Yorumlar